14 Kasım 2012 Çarşamba

Evim Sensin

Keşke benimde "Evim sensin" diyebileceğim biri olsa hayatımda. Ama bana onu dedirtecek bir erkek yok. Ya da sen söylemek istersin ama bilirsin ki karşılığını alamayacaksın. Böyle işte, sen onun için herşeyi yapmaya razısındır. Gel dese onunla dünyanın bir ucuna da gidersin ama gel demez işte.

Neyse Evim Sensin filminden aşk dolu fotoğraflar.








 

11 Eylül 2012 Salı

Korkmayıp Baksaydın Gözlerime

Yorgunum...
Şu saatlerde sıcak çekildi kapı eşiğine. Senin rüzgarların var, sen kokan. Zaman öldürüyorum geçmişi yoklayarak, leşlerim çoğalıyor. Dip balığı oluyorum. Tüm bu çırpınışlarım tek bir nefeslik su yüzüne çıkıştan öteye götürmüyor beni. Yüzün geliyor gözlerimin önüne; beni dinlerken kalkan kaşlarına asılıyorum, tut beni çıkar diye... Gözlerinde boğuluyorum...
Sol yanıma yatsam seni uyusam, hep rüyada kalsam... İçim dilime vuruyor, konuştuklarım incir çekirdeğine yetmiyor; sakladıklarımdan ve senden bahis açmama inadımdan. Burnumu bir karış dikiyorum havaya içim düşüyor. Oysa söz vermiştim kendime, üzerime giydiğim güçlü kız kostümü çıkmayacak, çıksa da senin haberin olmayacak diye. Varlığımla yokluğum ayırt edilemez olcaktı senin için "herkes" olacaktım ve belki de "hiç kimse!"

Beceremedim...
Kimse görmeden, tutup elinden kaldırdım ufaklığı. Çok acımış, kimseye belli etmedim, edemedim... Teselli bile aramadım kızgınlıklarıma, hakkımdı bu kara isyan. Sonra fark ettim ki ben bu zamana ait değilim ve biliyorum... Sen de... O yüzden hep anlarda teğet geçtik birbirimizi.

Ama içime dokundun bir kere. Parmak izlerin duruyor bakışlarımda. Nereye baksam senden bir iz bırakıyorum. Buaralar kendme hep suçüstüyüm. Islah olmaz bir özlemim ve korkak bir mantığım var. Tek dinginliğim, kelimelerin. Koklayıp koklayıp saklıyorum hafızama. Arşivimde acılarım var benim. Rutubetli; güneşe serip kuruttuğum. Tozunu alıp, halı altında biriktirdiğim hatalarım. Seninse anlatmadığın masalların var. "Sus"ların kucağında çocuk masumu yüzün ve küf rengi günahların...

Baksaydın korkmayıp gözlerime. Sana keşkelerimi sunacaktım, terk etmeden bahar kıpırtısı içimi. Yalpalamayacaktım bugünlerde, yarınlara inançsızlığımla... Ve biliyor musun, "kal" deseydin rüzgarlarla getirdiğin son hecemle kavrulacaktı bahar bitimi...


Kahraman Tazeoğlu

8 Ağustos 2012 Çarşamba

Kim İnanır Ayrıldığımıza

...
Bizim de bir şarkımız vardı. Yeni Türkü'den "Olmasa mektubun..."
Ne ilginç ve ne de saçma. Bir ayrılık şarkısıydı "Bizim" dediğimiz ve " Aşkımızın şarkısı olsun" diye heyecanlandığımız şarkı. Neden onu seçmiştik hiç anlamamıştım önceleri ama sonra anladım.
Aslında biz, o şarkıyı aşkımızın şarkısı yaptığımız gün birbirimizin de mezarını kazmaya başlamıştık. Ne acı. Belki de aşk şarkımız ayrılıkla başladığı için ayrılmıştık ya da gerçekten ayrılacaktık ve bu ilişki bitecekti de biz Yeni Türkü'nün "Olmasa mektubun" şarkısını aşkımızın şarkısı yapmıştık.

"Ayrılmaz bunlar" dediklerini hatırlıyorum. Ama ayrıldık. Onlarca kez bu şarkıyı dinlemiştik ve ne sen, ne de ben aşkımızın şarkısını neden ayrılık şarkısı olarak seçtiğimizi hiç sormadık. Önemsiz olduğu için mi, yoksa aşkın geleneğinde olduğu için mi hiç sormadık, bilmiyorum. Oysa aşkın geleneğine uymuş ve bir aşk şarkısı seçmiştik ve aslında o aşk şarkısını seçtiğimiz gün belki de ilk kazmayı vurduk toprağa.

Ayrıldığımız gün de bu şarkıyı dinledim hem de kaç kez. "Kim inanır senle ayrıldığımıza?"
Kimse inanamadı. İnansalar ne olacaktı ki? Zaten hep böyleydi aşk öyküleri; inanılmaz bir ilişki başlar ve inanılmaz biçimde biterdi işte. "Bu ikisinin birbirini seveceği aklımın ucundan bile geçmezdi!"
Bizim de geçmezdi birbirimize aşık olacağımız. Tıpkı ayrılacağımız gibi... Bir densizlikten değil elbette, belki de aşk şarkımızı ayrılık şarkısı olarak seçmiş ve sevgimizin ortasına uğursuzluğu yerleştirmiştik. Üstelik bir kez olsun bu şarkıyı dinlerken birimizden biri de " Bu ayrılık şarkısı" dememişti.
Belki şarkının suçu yoktu belki suçlu olan bizdik ama ayrılığın gerçekleştiği o ana ait çaresizlik, bir suçlu arayışına girdiğinde yakasına yapıştığı ilk gördüğü ve ilk duyduğu olurdu.

"Lanet olsun. Bu bir ayrılık şarkısı, nasıl bizim aşk şarkımız olur" diye bağırmıştın. Oysa ben "Aşkım bu bizim şarkımız olsun mu?" dediğin günü de dün gibi hatırlıyorum. "Olmasın" diyemedim. Ne ilginç, sonra bu şarkı benim yalnızlık şarkım oldu. Sen ayrıldıktan sonra dilimde "Kim inanır senle ayrıldığımıza" sözlerini bir tekerleme gibi geceler boyu sayıklayıp durdum.
Kimse inanamıyordu. Ama onlar inanmadıkları için veya aşk şarkımız böyle söylendiği için sonuç değişmiyordu. Şarkımız bitmişti ve bir aşk şarkısı daha içinde ayrılık, ümit ne olursa olsun rafa kalkmıştı. Belki bir gün bir başkasının şarkısı olacak, bir başka aşkın ya umut ya umutsuzluk kalesini inşa edecek ve içeriği ya cennet ya da cehennem yapacaktı. Hepsi bu.
Her aşkın bir şarkısı vardı.
"Kim inanır şimdi ayrıldığımıza?"


Ali Ulurasba

7 Ağustos 2012 Salı

Haklı Olmak Güçlü Olmaya Yetmiyor


...
Kadın: Kalbim ruhuna değdi bir kere. Sen gitmek için geciktin, ben kalmaya aceleciydim. Tutmadı zamanımız birbirini. Sen nice kayıplarla yürüyordun yokluğa, ben nice kayıplara aşk dedim senden sonra. Oysa ki aşkı yıpratmadan yıllandırmaktı niyetim. Ben o şarkıyı seninle söylemek istemedim, seninle dinleyebilmekti derdim. Ben aşkı haykırmak isterken sessizce yuttum kelimelerimi. Söyle! Sessizlik bile kelimelerle anlatılırken sensizliğin sessizliğini hangi sözlük açıklayabilir ki?


Adam: Bana cevabını veremeyeceğim sorular sorma! Nerden bilebilirim? Zaten her şeyi bilmek, her şeyi bilmemekten değil midir? Gidiyorsam, aşkının geçmişime hesap sormasından korktuğum içindir. Ben geride bıraktıklarımla yaşamam, geride bıraktıklarım benimle yaşasın. Tozlu anıları silerken bir kıymık gibi batıyor elime pişmanlıklar. Ve anladım ki iyileştirilemeyen tek şeydir anılar. Geçmiş yoruyorsa insanı "şimdi" daha fazla yoruyormuş. Ve her gelecek diye beklediğim hep geçmişte kalıyormuş. Sana değil, hayata benim kırgınlığım. Hangimiz hangimizin kaybettiğiyiz bilmiyorum. Yok yanımda beni benimle taşıyabilecek hiç kimse. Yalnızım... Yalnızlığım.

Kadın: Şimdi dinle beni sevgili! Sen yalnızlığa aşık bir adamsın. Kuşlarda yalnız uçar bazen. Özgürce süzülürler bulutların arasından. Ve bütün bir gökyüzü kuşlarındır. Ama hiçbir kuş gökyüzünde yaşayamaz! Yaşamak için konmaya ihtiyaçları vardır. Bazen bir ağaca, bazen toprağa... Ben rahatça konabileceğin tek daldım; şimdi kırıldım. Bak herkes aynı ölmüyor gülüm. Beni bu kırılmışlığım öldürecek, seni özgürlüğün. Gittiysen gittin. Belli ki bir daha dönmeyeceksin. Ben böyle eksik de yaşarım ama sen yine de giderken götürdüğün beni geri getir. Yokluğumu nasıl yaşatacaksın kim bilir!?

Adam: Haklısın ama hoşçakal sevgili.

Kadın: Peki, sen de hoşçakal sevgili. Evet, haklıyım ama haklı olmak güçlü olmaya yetmiyor işte. Keşke dünyanın bütün haklılıkları senin olsaydı da sen yanımda kalsaydın. Haklıyım evet... Peki, şimdi ne işime yarıyor bu haklılık? Haklıysam neden yalnızım o zaman? Bana hakkımı teslim ederek gidiyor olmak, gözümdeki yaşı dindirecek mi sanıyorsun? Evet, senin karşında haklıyım hem de çok! Ama gel gör ki aynı zamanda ardından ağlayan bir zavallıyım. Haklı olmak güçlü olmaya yetmiyor işte. Ben bir tek kendime haksızım sevgili, bir tek kendime.

Adam  :(

Kadın  :(



Kahraman Tazeoğlu

3 Ağustos 2012 Cuma

Ata'mızın Mirasına

Sevgili Ülkü Adatepe, lütfen babanla buluşunca bizlerden bahsetme! O bizi; birlik ve huzur içinde yaşayan bir ülkenin evlatları sanıyor. Ama onu ne kadar çok özlediğimizi söyle lütfen. Her zaman onun izinden gideceğimizi, Türkiye'nin parçalanmadan hep bir bütün olarak kalacağını söyle. Diyelim ki cumhuriyet sarsılmaya başladı buna asla izin vermeyeceğimizi söyle.

Ata'mıza gerçekleri söyleme lütfen. Çünkü üzülmesin. Yalan söylemek istemeyiz tabi ama onun üzülmesini de istemeyiz. Sadece unutmadığımızı bilsin ve ne kadar çok sevdiğimizi. Sen bize Ata'mızdan kalan bir değerdin. Umarız ki şimdi beraber mutlusunuzdur.

Bir Günde Değiştin

Bir ilişki de önemli olan iki tarafın öz benliklerini, kişisel özelliklerini kaybetmeden birbirlerini tamamlayabiliyor olmaları... Bir ilişkinin kalitesini senin beklentilerini ne kadar karşıladığıyla ölçmekten vazgeç. Sana iyi geliyorsa, seni mutlu ediyorsa devam et. Sakın karıştırma. Bu mutluluk ondan gelecek diye birşey yok. Sana hiç karşılık vermeyen birine aşık olabilirsin. Delirebilirsin. Yılmadan karşılıksız mektuplar, mailler yazarsın. Eğer bu sana iyi geliyorsa. Karşılık vermese de hayatında olması, ona odaklanmış yaşamak seni motive ediyorsa, kendini anlamlı ya da dolu hissettiriyorsa devam et.

İlişkilerin senin kim olduğunu yansıtmalı, seni silmeden, kişiliğini köreltmeden. Evlenmek için okulundan vazgeçenler, sevdikleri şehri terk edenler, kendilerinden vazgeçener... Bu ilişki sağlıklı değil. Kendin olmaya giden yolda ilişki adına bir tercih kullanabilirsin. Eğer sen bir kadına, bir erkeğe, sürekli onun senin için önemini söylersen, onu iyilikleri için, sana olan sevgisi için, yaptığı fedakarlıklar için sevdiğini söylersen, onun dışında bir hayatın olmadığını, senin için hayatın anlamının o olduğunnu söylersen ona nasıl bir yük bindirdiğinin farkında ol. Ona aslında bir sürü koşul sıralıyorsun. Kötü olan ne biliyor musun? Senin, onun kulağına eğilip onun tek olduğunu, özel olduğunu söylemen, onun üzerinde kendisinin olmadığı şeyleri gerçekleştirme baskısı yaratır. Sen özelsin, sen herşeyimsin, sen şöyle harikasın sen böyle hayatıma anlam katıyorsun dedikçe karşındaki kişinin baskısı her geçen gün artar. Bu sefer özel kişi, seni hayal kırıklığına uğratmamak için çaba sarf etmeye, endişelenmeye ve bu rolleri yerine getirebilmek adına acı çekmeye başlar. Senin istediklerine uygun davranmak için kendini zorlar. Ama bir noktada artık patlar. Taşıyamaz. Omuzları iner. Devam etmek istese de kaçar. Ve sen "bir günde değiştin" demek zorunda kalırsın.


Aret Vartanyan

Aşkın Ölüm Tehlikesi

Aramızdaki şiir gibi konuşmanın özeti, dizelenince çıktı ortaya. Ben sordum. o cevapladı. Biz aşk gibi bir şiir yaşıyorduk. Ya da şiir gibi bir aşktı...
Bundandı bölünmelerimiz. Kıta kıta bütün oluyorduk, parça parçada anlamlıydık. Ne zaman güzel bir tam olsak, bitiyorduk ve yeni bir şiirde yeni kelimelerle, yeniden başlıyorduk.
Aşkın ölüm tehlikesine meydan okurcasına geldi. Reddedilmeyecek zamanı seçti ve geldi. Her şeyin nasıl olacağını ikimiz de biliyorduk. Biliyorduk, güzel olacaktı her şey ve sonra bozacaktım. Biz'in katili olacaktım. Bunu bile bile geldi. Bir gün gideceğini bilebile...
Sebepleri belliydi hoyratlığımın. Çözümü aşikardı hırçınlığımın Ne sebebi ortadan kaldırdı ne de çözüm oldu. Gücünü topladı geldi.
Ve ben bu gelişi kelimelerle kutladım. Yazdıkça yazdım. Sevincim sığmadı kağıtlara.


Kahraman Tazeoğlu